Osmanlı Dönemi Çeşmeleri , Anadolu Sanatsal Çeşme Tasarımları

anadolusanatsal.com

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Çeşmelerine Toplu Bir Bakış


Yazı ve Fotoğraflar: Prof. Dr. H. Örcün BARIŞTA

İstanbul’a bir açık hava müzesi niteliği kazandıran kültür varlıkları ve sanat eserleri arasında kuşkusuz ki Silivrikapı’dan Rumeli Kavağı’na, Üsküdar’dan Anadolu Kavağı’na, Kadıköy’den Kartal’a ve Tuzla’dan Adalar’a kadar uzanan semtlere yayılmış, kimi özgün biçimini, kimi konumunu yitirmiş, kimi onarılarak ve korunarak günümüze gelen çeşmelerin payı büyüktür. Bazıları doğayla, bazıları meydanla, bazıları sokakla, bazıları yapılarla bütünleşen bu çeşmeler, Osmanlı İmparatorluğu döneminin bu alandaki kazanımlarının görsel tanıklarıdır. 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yüzyıllar boyu başkent olan İstanbul’daki çeşitli yapı türleri, gerek yapılış biçimleri, gerek süslemeleri, gerekse hem yapılış biçimleri, hem de süslemeleri ile güçlü bir uygarlığın varlığına işaret etmektedir. Saray ve saray dışına yayılmış pek çok farklı türde mimari örnekleri ile çeşitli hazirelere ve mezarlıklara dağılmış mezar taşları, bu şehrin kimliğine ve kişiliğine katkıda bulunmakta ve İstanbul’a bir açık hava müzesi niteliği kazandırmaktadır. Böyle bir düşünceyi; İstanbul’u ulusal ve uluslararası platformda ünlü kılan 15. yüzyıl ve 20. Yüzyılın ilk çeyreği arasında yapılmış olan kültür varlıkları ve sanat eserleri desteklemektedir. Kuşkusuz İstanbul’un bu üne kavuşmasında; sanat tarihinde kendine özgü bir yeri olan, Silivrikapı’dan Rumeli Kavağı’na, Üsküdar’dan Anadolu Kavağı’na, Kadıköy’den Kartal’a ve Tuzla’dan Adalar’a kadar uzanan semtlere yayılmış, kimi özgün biçimini, kimi konumunu yitirmiş, kimi onarılarak ve korunarak günümüze gelen çeşmelerin payı büyüktür. Bazıları doğayla, bazıları meydanla, bazıları sokakla, bazıları yapılarla bütünleşen bu çeşmeler, Osmanlı İmparatorluğu döneminin bu alandaki kazanımlarının görsel tanıklarıdır. 

Çeşme Teriminin Tanımı

Bilindiği gibi Türkçe Sözlük’te “çeşme” kelimesi, herkesin yararlanması için düzen altına alınarak bir oluktan akıtılan yalaklı su haznesi olarak tanımlanmaktadır(1). Canlıların su içmesi, su alması, yıkaması, abdest alması vb. işlevlerle farklı boyutlarda, biçimlerde ve değişik konumlarda yapılmış çeşmeler, çeşitlemeler içerir. Genellikle insanların yararlanması için tasarlanmış çeşmelerin bazılarında kuşlar için oluşturulmuş sebil, suluk vb. üniteler, bazılarında da kuşlar dışındaki canlıların su içmelerine yarayan ve halk dilinde “yalak” denilen bir ya da birkaç tekne bulunur. Birden fazla tekneli çeşmeler arasında, halk dilinde “yunak” adı verilen toplu çamaşır yıkama yapıları da bulunur. Bunların açık hava ve kapalı mekânlı örnekleri de vardır. 

Bazen ayrı bir yapı, bazen yapıya bitişik, bazen de serbest bir yaklaşımla bir yontu gibi oluşturulmuş çeşmelerin, bir tür kent möblesi gibi tasarlanmış ve sütun çeşme olarak adlandırılmış(2) olan serbest stilde biçimlendirilmiş çeşitlemeleri vardır. Bunların yanı sıra şerbet ikramı için tasarlanmış “musluklu taş tekne, taş testi(3)“ , “şerbetlik”, “şerbet kurnası”, “mermer sebil küpü(4)” ya da “su tabutu(5)” olarak adlandırılmış çeşitlemeleri de bulunmaktadır. 

Türklerin, Arapça “sebil” terimini, Allah rızası için yapılmış çeşme, şadırvan, kuyu gibi çeşitli su mimarisi yapıları için kullandığı; kelime olarak sebile benzeyen fakat ondan ayrı bir manaya gelen yine Arapça “selsebil(6)” kelimesini de farklı fonksiyona göre yapılmış olan bir su mimarisi için kullandıkları ileri sürülür. 
İstanbul Çeşmelerinin Türk Sanat Tarihindeki Yeri ve Önemi

Osmanlı İmparatorluğu döneminin İstanbul’daki çeşmeleri; taşınmaz kültür varlığı olan yapı türlerinden, taşınabilir nitelikteki taş testiler ve musluklu taş teknelere kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Bunlar hem yararlı, hem de güzel iş ürünlerinden başlayarak endüstriyel sanat ürünlerine ve el sanatlarından güzel sanat düzeyine ulaşan zengin bir repertuarla Türk plastik sanatlarına bir başvuru kaynağı oluşturur. Bir dönemin kültür ve sanat düzeyini yansıtan çeşmeler, taş işleri alanında seçilen konuları ve beliren üslupları kopmadan izlememizi sağlar. Bu yolla duygu ve düşünce sistemini görsel kanaldan algılamamıza, gözlenen biçimler ve süslemelerle, plastik sanatlar alanındaki estetik beğeniyi belirlememize ve kronolojik bir sistematikle izlememize olanak tanır. Bu dönemden kalan suyolu haritaları, çeşmelerin konumlarının bir şehircilik anlayışıyla ve projeler kanalıyla programlandığını gösterir. Bunlarda kullanılan gereçler, uygulanan teknik, seçilen boyutlar ve biçim gibi niteliklerde gözlenen çeşitlemeler, üretimde belli standartlara ve güçlü bir teknolojinin varlığına işaret eder. 

İstanbul çeşmeleri, Topkapı Sarayı avlu kapısı önündeki III. Sultan Ahmet Çeşmesi’nde olduğu gibi, bazıları sultanın imzasını taşıyan, bazıları ünlü şairlerin beyitleri ile bezenmiş, bazıları ünlü hattatların kalemiyle biçimlendirilmiş kitabeleri ve çeşitli konularla bezenmiş süslemeleriyle göz kamaştırır. Bazı çeşmeler, içeriği anlam yüklü yazılı bezemeleriyle, fonetik sanatlar alanına da engin bir hazine sunmakta ve hepsinden öte, plastik ve fonetik sanatların bir arada sergilendiği örneklerle, dünya sanatına özgün bir bileşik sanatlar vizyonu bahşeder(7). Bu bağlamda, yalnız bir semt ölçeğinde, örneğin Üsküdar’da, 18. Yüzyıldaki estetik değerlerin sorgulanması aşamasında, ilginç bir olguyla karşılaşılmaktadır. Bu olgu, bir zamanlar su gereksinimini sağlayan insanların, bir sanat galerisindeki yapıtları izler gibi, taş işleri ile bezenmiş ayna taşlarına bakabilen, dönemin ünlü şairlerinden, örneğin Nedim’den beyitler okuyabilen Üsküdarlıların yaşadıkları engin sanat ortamını gözler önüne sermektedir(8). 

İşte bu engin sanat ortamı, İstanbul’a ün kazandırmış ve bu şehri pek çok yerli ve yabancı bilim adamı ve sanatçının ilgi odağı haline getirmiştir. Bu aydın ve sanatkârların bir grubunun, İstanbul çeşmelerini konu alan eserleri vardır. Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu döneminde camiler ve çevresinde görülen su yapıları, ilgi odağı olmuş ve bazı yazarlarca kayıt edilmiş, bazı sanatçılarca betimlenmiştir. Günümüze ulaşan kültür varlıklarındaki eksikliklerimizi tamamlayan, bizlere görsel ve yazılı bilgiler sunarak aydınlatan, estetik duygular veren bu eserler, İstanbul’daki diğer kültür varlıkları gibi çeşmeleri de önce ulusal, sonra uluslararası düzeye taşımıştır. 

İstanbul’da bulunan çeşmeler toplu bir bakışla; İstanbul çeşmelerinin türleri, İstanbul çeşmelerinde kullanılan gereçler ve uygulanan teknikler, İstanbul çeşmelerinde gözlenen biçimler ve İstanbul çeşmelerindeki plastik değerler başlıkları altında ele alınabilir. 

İstanbul Çeşmelerinin Türleri

Farklı tanımları olan çeşmelerin sınıflaması da çeşitli bakış açılarıyla yapılmıştır. İstanbul’daki çeşmeler: insanlar için yapılmış çeşmeler, hayvanlar için yapılmış çeşmeler; yetişkinler için yapılmış çeşmeler, çocuklar için yapılmış çeşmeler; yapılarla bağlantılı çeşmeler, serbest çeşmeler; nesne biçimli çeşmeler; açık hava çeşmeleri, yapı içi çeşmeleri; yaptıranın adını taşıyan çeşmeler, birisi adına yapılan çeşmeler, onarım yaptıranın adı ile anılan çeşmeler ve bulunduğu semtle bağlantılı olarak adlandırılmış çeşmeler şeklinde gruplandırılabilir. Bu gruplandırmalarda ilgi çeken özellik, bazı çeşmelerde ya kemerin üstüne, ya ayna taşına yerleştirilmiş, ya da bir madalyon içine tuğra biçiminde oturtulmuş kitabelerde bazen hattatın adı geçmesine karşın, çeşmeyi yapan taş ustasının adının yer almamasıdır. Bu durum, belki de becerikli taş ustasının bir motife başvurmuş ve imza yerine bir işaret kullanmış olduğunu akla getirmektedir. Bu konuda Tophane Meydan Çeşmesi ile Hekimoğlu Ali Paşa Validesi Çeşmesi’nin bazı panolarında karşımıza çıkan mısır motifleri ile bezenmiş panolar “Mısırlı”, Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi’nde görülen hurma dalları ile son bulan yelpaze motifleri “Hacı” ya da “Bağdadi” lakabını kullanan ustaların varlığını(9), ya da bunların önceki taş ustalarının işliklerini (atelyeleri) belirlemek için kullandıkları taşçı işaretleri olabileceğini düşündürmektedir. Yapı ile bağlantılı olan çeşmeler iç mekân ve dış mekân çeşmeleri olarak iki ana başlık altında kümelenmektedir. Ya yapıyla, ya avlu duvarıyla bütünleşen, ya da kendi başına ayrı bir yapı olarak tasarlanmış dış mekân çeşmelerinin sayısı; saray, konut, hamam, cami vb. yapılarda görülen iç mekân çeşmeleri ile artmaktadır. 

Yapı ile bağlantılı dış mekân çeşmelerin konumu ile bağlantılı olarak namazgah, hazire, hacet penceresi, mahalle, sokak, duvar, meydan, çayır, yunak, saray, konut, türbe, medrese, cami çeşmeleri vb. gibi adlandırılmış türleri vardır. 

Bütün bu örnekler, taşınabilir kültür varlığı niteliğindeki lüleli tekne taş küp biçimli örneklerle zenginleştirilebilir. Genellikle camilerin avlularında karşılaştığımız bu tür çeşme ya da sebiller, mimariyle bağlantısız serbest tasarlanmış musluklu taş tekne ve taş testi olarak isimlendirdiğimiz, taşınabilir kültür varlığı nitelikli portatif çeşmelerdir. Çoğunlukla dikdörtgen bir prizma biçimindeki üstü düz bir taş bloğu ya da eğik çatı ile örtülü dikdörtgen gövdeli bir tekneden oluşan bu çeşmelerin ön ve yan cepheleri, kör kemer gözlerinden oluşan sanal ayna taşları ile bezenmiştir. 

Saray çeşmelerinin seçkin örnekleri; Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı vb. yapılarda görülmektedir. Bostancı’daki II. Mahmut Namazgahı gibi çoğu orijinal biçimini yitirmiş namazgah çeşmelerine, Kadırga Esma Sultan Namazgahı Çeşmesi; hazire çeşmelerine, II. Mahmut Türbesi Haziresi’ndeki II. Mahmut Çeşmesi; hacet penceresi çeşmelerine, Şehzade Cami Haziresi önündeki çeşmeler; meydan çeşmesine III. Ahmet Çeşmesi, Tophane Çeşmesi, Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi, Mihrişah Sultan Çeşmesi (Küçüksu Çeşmesi) örnek verilebilir. Mahalle çeşmesi, sokak çeşmesi, duvar çeşmesi örneği sayıca çoktur. 

Su yapılarından yapı içi çeşmelerinin örneklerine konut, saray vb. gibi profan yapıların yanı sıra türbe ve camilerde rastlanmaktadır. Çeşmelerin cami içinde yer alan türlerine 17. yüzyılda Sultan Ahmet Camii ve 18. yüzyılda Hekimoğlu Ali Paşa Cami; türbelere ise Eyüp Sultan’daki Beşir Ağa Türbesi içindeki çeşmeler örnek gösterilebilir. 
İstanbul Çeşmelerinde Kullanılan Gereçler ve Uygulanan Teknikler

İstanbul çeşmelerinde kufeki taşı, mermer, tuğla, metal vb. gibi yapım ve renkli taş, çini, boya ile metal vb. gibi süsleyici gereçler kullanılmıştır. Genellikle kufeki taşından yapılmış çeşmelerin ayna taşlarının mermerden tasarlandığı, bazı örneklerin mermerle kaplandığı, az sayıda olmakla birlikte bazı çeşmelerde tuğlanın da seçilmiş olduğu görülmektedir. Örneklersek; süsleyici gereçlerden çininin kullanıldığı Mercan Camii önündeki küçük duvar çeşmesi ve Eyüpsultan’daki Çinili Çeşme, kayda değer örneklerdir. Bunlar, içi çiniyle kaplanmış Hatice Turhan Çeşmesi, su yapılarından İbrahim Paşa Sebili’nin içindeki çini kalıntıları(10) ve Üsküdar’daki Horhor Çeşmesi ile zenginleştirilebilir. 

Çeşmelerde; örme, kesme, oyma, ulama, bindirme, kaplama, almaşık duvar örme vb. gibi yapım tekniklerinin yanı sıra delik işi oyma, tutturma (aplike), boyama vb. süsleme teknikleri uygulanmıştır. Delik işi sayıca azdır. Anadolu Kavağı Çeşmesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’nde birkaç örneği vardır. Benzer bir durum tutturma (aplike) için de söz konusudur. Küçüksu Çeşmesi ile Maçka’daki Abdülhamit Çeşmesi, bu konuda seçkin örneklerdir. Altın rengi boya ile özellikle kitabeleri boyama, oldukça yaygındır. Bazı örneklerde, iki renkli taş işçiliği ile yapılmış süslemeler de görülmektedir. Sultan Ahmet Meydan Çeşmesi, Hafız Ahmet Paşa Çeşmesi ve Köprülü Mehmet Paşa Çeşmesi, bu konuda ilgi çeken örneklerdir. Kuşkusuz çeşmelerde gözlenen ana süsleme tekniği oymadır. Oyma uygulayarak yüksek ya da alçak kabartma biçiminde yapılmış süslemeler sayıca çoktur. 

İstanbul Çeşmelerinde Gözlenen Biçimler

Temelde suyun aktığı lüleli bir aynataşı ve suyun doldurduğu bir tekne, kurna, suluktan oluşan çeşmeler, bir alt yapıya dayanarak ya da serbest bir yaklaşımla, sokağın, meydanın, çayırın, avlunun, caminin, konutun en elverişli yerine yerleştirilmiştir. Çeşmeler genellikle bir yapı, bazen de bir nesne, bir tür kent möblesi biçimindedir. Bunlar, yapılış amacına bağlı olarak, farklı boyutlarda ve farklı biçimlerde tasarlanmıştır. Örnekler arasında, çocuklar için tasarlanmış küçük boyutlu çeşme dikkat çekmektedir. Topkapı Sarayı Şehzadeler Dairesi içindeki çeşmeler ve aynı dairenin taşlığındaki çeşme, özgün parçalardır. Bunlar, çocukların yararlanabilmesi için yapılmış küçük boyutlu ayna taşları, dinlenme taşlarının ergonometrik özellikleri ve estetik değerleriyle, ulaşılamamış parçalardır. Benzer bir durum Topkapı Sarayı Sünnet Odası’ndaki çeşmeler için de söz konusudur. Başka ülke sanatlarında benzerleri görülmeyen bu örnekler dışında, kuşkusuz kuşlar için tasarlamış çok küçük boyutlu sebiller, suluklar da kayda değer örneklerdir. 

Yetişkinler için tasarlanmış çeşmelere gelince bunlar, bir ya da birden fazla kişinin yararlanabileceği bir yaklaşımla tasarlanmıştır. Bir ya da birden fazla ayna taşlı ve cephelerle tasarlanmış çeşmelerin taban planı, kareye yakın dikdörtgen, kare ya da çokgen biçimindedir. Plan olarak çok komplike bir durum arz etmeyen çeşmelerin konstrüksiyonları, cephe düzenlemeleri ile gelişmektedir. Cephe sayısına bağlı olarak çeşmeler, bir cepheli ve birden fazla cepheli çeşmeler olarak gruplandırılabilir. 

Klasik dönemde çeşmeler genellikle iki ayağı birbirine bağlayan, bir ya da iki tas yuvası bulunan, bir kemer gözü içine oturtulan bir ayna taşı ve onun önünde yer alan iki tarafı birer dinlenme taşı ile sınırlandırılmış bir tekne şeklinde tasarlanmıştır. Cephe düzenlemelerinde Klasik dönemde düz çizgiler, geç dönemde ise yuvarlak çizgilere başvurularak yapılar oluşturulmuştur. klasik dönem örneklerinde ön cephesi düz yüzeyli, kare ve dikdörtgen prizma gövdeler; Geç dönem örneklerinde ise benzer gövdelerin ön cepheleri yuvarlatılmış taşıntılı yüzeyli örneklerin beğeni kazanmış olduğu görülmektedir. Duvar çeşmelerinde ise derinlik yoktur. Bir tür cephe kaplaması gibi çeşme, duvara giydirilmiştir. Geç dönemde beliren konsollu çeşmelerde ise ayrı hazırlanmış küçük kurnalı bir tırnak üzerine ayna taşı oturtularak duvara yerleştirilmiştir. 

İstanbul Çeşmelerindeki Plastik Değerler 

16. ve 17. yüzyılları kapsayan klasik dönemden günümüze ulaşan çeşmelerin süslemeleri genellikle iki ayak arasına oturtulan bir kemer biçiminde oluşturulmuş, çeşmelerin ayaklarını birbirine bağlayan kemerlerin gözünde yer alan lülenin bulunduğu üniteye dikey olarak oturtulmuş ayna taşların odaklaşmış olduğu, bazen kurnaların da bezendiği gözlenmektedir. Çeşitli boyutlarda tasarlanmış ayna taşları, düz yüzeyli bir dikdörtgen pano biçimindedir. Benzer bir olgu, kurnalar için de söz konusudur. Ayna taşlarının süsleme programı temelde aynı ilkelerden yola çıkılarak, farklı motifler kullanılarak düzenlenmiştir. Bunların lülelerinin bulunduğu delikler, dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış, kör bir kemer gözü ile lülesi çevrelenmiştir. Ya sivri kemer, ya dirsekli sivri kemer ya da dilimli sivri kemerle çerçevelenmiş lüleler ile kemer kilidi arasındaki boşluğa bir gülçe (çiçek) yerleştirilmiştir. Örneklerim bazılarında kemerlerin kilidinin üstü bir palmetle taçlandırılmış, bazı örneklerde kemer köşelikleri ve kemer gözleri palmet, kıvrık dal motifleri ve ayna taşları da servi ağaçları motifleriyle bezenmiştir. Bazı örneklerde, vazo içine oturtulmuş çiçeklerden oluşan “natürmort” motiflerine de yer verilmiştir. Natürmortla bezenmiş Cerrah Paşa Çeşmesi seçkin bir örnektir. Bu dönemin bezemelerinde doğadan seçilmiş bitkisel bezeme konuların stilize edilerek yansıtıldığı ve karanfil, lale, gül, süsen, sümbül, nergis, servi vb. bitkilerin yansıtılışında antinaturalist bir üsluba başvurulduğu, yazılı bezemelerle oluşturulmuş kitabelerde ise non figuratif bir yaklaşımla istiflerin gerçekleştirilmiş olduğu görülmektedir. 
Geç dönem ya da Batılılaşma dönemi olarak adlandırılan 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadarki dönemden günümüze ulaşan örnekler sayıca çoktur. Bunların bir grubu Klasik dönem özelliklerini sürdürmekte, bir grubu yeni arayışlar, bir grubu ise yenilikler sergilemektedir(11).Bu yüzyılda mimariyle bağlantılı çeşmelerin yapımına devam edilmekle birlikte, kendi başına bir yapı oluşturan ve dikey eksende gelişen, bazı kaynaklarda sütun çeşme olarak isimlendirilen örneklerin de devreye girdiği fark edilmektedir. Klasik dönemde mimariyle bağlantılı çeşmelerde genellikle görülen iki ayak arasındaki sivri kemer gözünün içinde kalan düz yüzeyinde yer alan ayna taşının, giderek biçim değiştirdiği ve 18. yüzyılın ikinci yarısında ya oturtulduğu yuvarlak kemer gözünden dışa doğru taştığı ya da iki ayak arasına atılan bir lento ile dikdörtgen bir çerçeve içine alındığı görülmektedir. Çeşmenin ayaklarından kemer karnına doğru profilasyonlarla kademeli bir geçiş yapılarak dışbükey bir ayna taşının yerleştirildiği ya da çeşmenin ayakları ile üstündeki lentoların arasındaki yüksekliğin kurgulanmış olduğu, böylece klasik döneme kıyasla ayna taşlarının boyutlarının büyüdüğü ve bunların yüzeyinin bir bütün olarak ele alındığı gözlenmektedir. Bunlar, ya elips biçimli madalyonlar, ya da üst üste oturulmuş yuvarlak çizgili kör kemer sıralarıyla bezenmiştir. Barok bir üslupla biçimlendirilmiş elips ve kemerlerin oluşumunda ‘S’ ve ‘C’ kıvrımlı ve bu çizgiler çevresinde kümelenen bitki ve nesnelere, başka deyişle rokay öğelere yer verilmiştir. Bunların bazılarının kurnalarının da yuvarlak çizgilerle oluşturulduğu, bazılarınınsa bitkisel bezemeler ve rozetlerle süslendiği görülür. Tek başına ayrı bir yapı olarak tasarlanmış sütun çeşmeler ise yeni arayışlar ve yeniliklerle çeşitlemeler içermektedir. Örneklersek; klasik dönemden farklı olarak daha gerçekçi bir gözle, zaman zaman naturalist bir üslupla yansıtılan bitkisel bezemelere hurma ağacı, hurma dalı, yıldız çiçeği (krizantem), islantus, boru çiçeği vb. çiçekler katılmıştır. Karışık bezemelerin bir teması olan vazoda çiçeklere, vazoda meyveler, tabakta meyvelerden oluşan natürmortlar eklenmiş; nesneli bezemeler deniz kabukları, midye, perde, püskül, vazo, sütun, arma-nişan vb. yeni konularla zenginleştirilmiştir. Bu arada yazılı bezemeler önemini yitirmemiş, özellikle tuğralarla ve aynalı yazılarla özgün biçimler sergilenmiş ve figürlü bezemelere ilgi uyanmıştır. Bu konuda Eyüp Sultan’daki Kırımı Mehmet Ağa Çeşmesi’nin kuş motifi ile bezenmiş suluğu, Küçük Çekmece Abdülhamit Çeşmesi’nin aslan başı biçimindeki lülesi ve bir kuğu motifiyle bezenmiş Kazlıçeşme, seçkin örneklerdir. 

Yorumlar